Sevdalısı olduğum; Torosları gezip, yazmak için çıktım yollara. Adeta karışarak baharlar kokulu dağ dağ gezerek, sarılarak sayısız renklerdeki allara, morlara... Karıştığım zümrüt ormanların hışırtıları, akan suların şırıltıları oldular. Bana “Hoş geldin” diyen Torosların doğası olan kucaklaşmalarım! Vardığımda bir yayla halli köye, sığınarak kaba ve dede ardıçtan bir gölgeye... Bakındım etrafıma, yere ve göğe. Önümde vardı şırıl şırıl akan bir berrak dere, diyerek acaba burası nere? Sordum sürüsüyle geçen bir çobana. Dedi “Burası Başyayla köyü” Bana ikram etti elindeki bir demet çiçeği, ne hoştu kır çiçeği. Vardı bu koyu gölgenin yanında akan sudan içeceği… Köyde davullu zurnalı düğünler, dağlara yansıyordu güm gümler. Ayranlar, kızılcık, böğürtlen şerbetleri sunuluyordu. Dopdoluydu güğümler. İkramlar ediyorlardı leziz yemekler, keşkekler. Keyifle atılıyordu kuru sıkı tüfekler. Nispetli, kıspetli yapılıyordu güreşler. Geçip biterken olanca süreçler. Burada kalıverdim tek başıma uzunca. Buradaki hikâyemi yazıp, yoluma devam ederek uçarak, ulaşarak yeğlediğim olanca ufkuma. Varınca Kemer’e yarı yarıya ulaşmıştım, arzum emele!.. Burada tanışmalarımız oldu üstat Vatan Bayrak’la, duyduğumuz hayranlıklarla. Beraberce devam ettik aşkımızın gezgin yoluna, koşarcasına hasletlerimizin güzellikler doğumuna. Temaşalar ederek yerden arşa ulaşarak Maraş’a. Torosları baştan başa geçtik ileriler, ilerilere, güneydoğu illerine ulaşa, ulaşa! Dönüşler yaparak Karaman’dan, Konya’dan, Geriye dolaşa dolaşa Antalya’ya, Gençliğe armağanlar edeceğimiz kültürlere bulaşa bulaşa!..
