İktidar ilişkileri ve yönetim biçimleri üzerine yapılan tartışmaların ötesinde, insanın varoluşunu, toplumsal düzeni ve dünya içindeki konumunu nasıl anlamlandırdığına dair temel bir arayışı ifade eden siyasal düşünce, insanlık tarihinin en temel uğraş alanlarından biri olmuştur. Bu bakımdan hem teorik hem de pratik düzeyde hayatın anlamını yeniden kuran siyasal düşünce, yalnızca yönetici sınıfa değil, bütün insanlığa hitap eden vazgeçilmez bir düşünme biçimi olarak ortaya çıkar. Sokrates öncesi dönemden Karl Marx’a kadar uzanan geniş bir düşünsel hattı ele alan bu kitap, tarihin farklı dönemlerinde siyasal düşüncenin temellendirilmesine ilişkin felsefî rasyonalitenin sunduğu açıklama modellerini İslam’ın tevhid ilkesinin sunduğu bütüncül perspektifle karşılaştırarak, siyasetin anlamını, sınırlarını ve imkânlarını berrak ve analitik bir üslupla tartışmaktadır. Modern dünyada siyasetin çözülmüş anlam haritaları karşısında, hem felsefî geleneğin hem de İslamî düşüncenin sunduğu imkânları metodolojik bir dikkatle değerlendiren bu kitap; siyasal ilkelerin kaynağına, insanın özgürlük ve yükümlülük alanına ve toplumsal düzenin meşruiyetine ilişkin sorulara derinlikli yanıtlar arayan herkes için vazgeçilmez bir başvuru niteliğindedir.
