1897 yılında, Bram Stoker tarafından kaleme alınan bir romanın sayfalarında okurlar, yaşayanların kanıyla beslenip onları da kötücül yaratıklara dönüştüren ölümsüz bir varlık olan Dracula karakteriyle tanıştı. Her ne kadar Stoker vampir mitini kendi bulmamış olsa da, Kont Dracula’ya modern biçimini kazandırarak onu kuşaklar boyu yazarlara ilham veren ikonik ve simgesel bir figüre dönüştürdü. Roman ilk yayımlandığında hemen bir başyapıt ya da çoksatan olmamıştı ancak zamanla sinema uyarlamaları sayesinde kültleşerek dünya çapında büyük yankı uyandırdı. İşte bu ölümsüz klasik, çağdaş çizgi romanın en büyük ustalarından Georges Bess’in ellerinde karanlık ve görkemli bir forma bürünüyor. Bess, gotik edebiyatın bu ikonik figürünü yeniden yorumlarken, romanın özüne derin bir sadakatle yaklaşarak hem hayranlık uyandıran hem de ürperten bir atmosfer yaratıyor. Siyah beyazın keskin kontrastlarında hayat bulan çizimlerinde, vampirin gölgesi sadece kurbanlarının üzerine değil, sayfaların arasına da sızıyor. Bu uyarlama, yalnızca bir klasik yeniden anlatım değil; Bess’in sanatıyla bütünleşmiş, başlı başına bir şaheser.
