İnsanın en büyük ve en anlamlı yolculuğu kendine yapmış olduğu yolculuktur. Köklerine inerek yapılan bu yolculuk, kişinin kendini tanımasını, dolayısıyla kendini daha iyi bilmesini sağlar. Ancak kendini bilen insan ve topluluklar daha iyi bir gelecek inşa edebilirler. Türk toplumu olarak, avcı-toplayıcı ve tarım dönemlerinin tartışmasız en iyilerinden, binlerce yıldır devlet kurma geleneğinden gelen, imparatorluk bakiyesi olan bir toplumuz. Birçok güvenilir tarihçinin kabul ettiği gibi, 20. yüzyılın ilk soykırımı Balkanlar ve Kafkaslarda Türklere karşı yapılmıştır. Türk toplumu sanayi toplumuna geçişi, ATATÜRK ve arkadaşları sayesinde, Kurtuluş Savaşı, Lozan Barış Antlaşması ve Cumhuriyetin ilanı gibi zorlu adımlarla başarmıştır. Töre ve İslamiyet arasına sıkışan Türk toplumunun iyiye dönüşümü, çöllerde hayata geçirilen geleneklere ve diline bakarak gerçekleşemez. Geçmişte olduğu gibi, ATATÜRK ve arkadaşlarının izinden giderek, Anadolu ve Balkan topraklarının sunduğu bereket ve bolluk içinde, kendi dili ve kültüründe, akıl ve bilimden güç alarak, inanmaktan daha çok bilerek, çalışarak ve üreterek geleceği inşa edeceğiz. Lozan Barış Antlaşması’yla, içinde yaşadığımız Türkiye’nin sınırları, azınlıklar, kapitülasyonlar, nüfus değişimi, boğazlar ve İstanbul’u yeniden Türk toprakları yapan süreçlerin önemli adımları atılmıştır. Tüm dünyaya karşı Türk’ün onurunu koruyan ve iade-i itibar sağlayan genç Türkiye Cumhuriyeti kurucu ekibine, ayağa kalkarak yürekten sonsuz saygı gösteriyorum. Bizler, pergel gibi olmalıyız. Pergelin bir ayağı köklerimizin bulunduğu kültür ve coğrafyada, diğer ayağı akıl, bilim ve teknolojiyle dijital ve yeşil dengeli geleceğe uzanmalıdır. Bu satırların kaleme alındığı zamanlarda dünya ve toplumlar, değişerek dönüşümün içine girmiş bulunuyor. Bundan yüz yıl önce dönüşümü sırtlayan atalarımızın yaptığı gibi, yeni dünya ve toplum düzeni bu kuşağın omuzlarında yükselecek.
